HÜSEYiN Ağabey’i çok yakından tanıma onuruna nail olanlardanım. Şanlıurfa’nın bağrından kopmuş, memleketinde İbrahim Tatlıses kadar ünlü bir şahsiyetti, Hüseyin Kırcalı.
MESLEKTE şimdi çaylakken, 1985 yılında tanıdım. Omzunda bir sürü makine, çantasından sarkan bir sürü memleketler arası yabancı spor dergileriyle birlikte… “Bak yeğenim, dünyadan kopmayacaksın” dedi, bana.
BiR İspanyol gazetesinde, çektiği fotoğraf manşetti. İmza, Hüseyin Kırcalı markası, bana büyük gurur vermişti o vakit. AĞABEY-kardeş muhabbetimiz, gittiğimiz yabancı ülkelerde büyük bir dostluğa dönüşmüştü.
HÜSEYİN Ağabey tıpkı vakitte çok iyi haberciydi. Bir sürü foto muhabiri ortasında sabırla bekler, hiç kimsenin görmediği kareyi gördüğü anda deklanşöre basar ve ödüllük fotoğrafı çekerdi.
Artık var olmayan Demokratik Almanya’da, ulusal maça gittik onunla. O, Milliyet’te; ben, TRT’de görevliyim. Emelimiz, halkın ömür üslubunu anlatmaktı bir de. Peşimizde daima sivil polisler dolaştı. Buna karşın o, halkın gündelik ömrü ile ilgili çok iyi kareler yakaladı. Olimpiyatların ve dünya kupalarının vazgeçilmez davetlisiydi. Onun kareleri ile çok poster basıldı ve kentleri süsledi.
Bana anlattığı, Japonya sevdası çok enteresan bir hadiseyle başlamıştı: “YEĞENiM; uçak içinde, Tokyo’ya inişe geçtiğimiz anons edildi. Kemerimi bağladım. Sonrasını hatırlamıyorum. Gözlerimi açtığımda, hastane odasındaydım. Başımda, bana gülümseyerek bakan, çekik gözlerinin içi gülen üç hekim vardı. Uyanmam 4 gün sürmüş. Bağırsaklarım düğümlenmiş. Beni ameliyat etmişler. Bu Japonları çok sevdim ben…”
JAPONLAR da onu çok sevdi. Tokyo’da memnun bir Şanlıurfalı’ydı o, artık.
ÜNLÜ Nikon Club’ın düzenlediği müsabakalarda, siyah-beyaz ve renkli fotoğraf kısımlarında büyük mükafatlar kazandı. Almanların dünyaca ünlü mecmuası Stern, onunla çalıştı. Almanlar ona hayrandı. World Press, onun fotoğraflarını ‘büyük usta’ diye yayınlardı. Gullit’in, 1988 finalinde attığı golden sonra yaşadığı sevincin karesi, Hüseyin Ağabey’in deklanşöründen çıkmıştı.
Sözcü